22 Eylül 2012 Cumartesi

Hamburg'un Ufak Tefek Taşları

'Burada Yaşamıştı'
Hamburg'da gezerken attığınız adıma dikkat eder düşmemek için önünüze bakarsanız hemen hemen her sokakta, hatta kimi yerlerde her adım başı  bu taşlarla karşılaşabilirsiniz. 

Bu taşların yerel dildeki adı 'Stolperstein'. İngilizceye 'Stumbling Stone (Block)' diye çevrilen kelimeye benim  Türkçe'de uygun gördüğüm karşılık ise 'Tökez Taşı'.  

Dilek taşı ile haşır neşir ecdadımıza 'Tökez Taşı'nın ne olduğunu açıklamak gerekirse hikayesi şöyle:
Aslında bu taşlarlar Gunter Demnig tarafından II.Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi Soykırımı kurbanları anısına kurbanların yaşadıkları yerlerin önlerine yerleştirilmiş anıt taşlar. 10 cmlik altı beton üstü pirinç kaplı bu taşlar, 1994 yılında ilk olarak Köln'de izinsiz yerleştirilmeye başlanmış. Zaman içerisinde Almanya'nın diğer şehirlerinde ve soykırım kurbanlarının yaşadıkları diğer ülkelerde de anılarını yaşatmak için yerleştirilmiş. 

Bu taşların üzerinde, soykırım kurbanının adı doğum tarihi hangi kampta öldüğü ya da hangi kampta işkence gördüğü 'Burada Yaşamıştı' başlığı altında yer almakta. Yolda yürürken ayağınıza takılıp düşmüyorsunuz ama aklınız bir tökezliyor. Bilmeyenler önce bu nedir acaba diye merak ederken, bilenler bir zamanlar o apartmanda yaşayan kaç kişinin etnik kökeni, dini, cinsel tercihi ve benzeri sebeplerle işkenceye tabi tutulduğu, insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum edilerek üzerlerinde deneyler yapıldığı, tarifsiz acılar içinde öldükleri gibi gerçekleri hatırlıyor. Ve daha önemlisi unutmuyorlar, unutturulmuyorlar.

Haa bir kısım eleştiriler de yok değil hani. Vakti zamanında Nazilerin Yahudi mezar taşlarını kaldırım inşasında kullanmalarından mütevellit eski anıların kötü bir tezahürü olarak görenler de var. Bence aslında tam tersi bir etkisi var. Eskiden belki hor görmek adına yapılan o harekete karşın bu taşlar günümüzde nice nesil için her sokakta, birer neler neler yaşanmıştı hatırlatıcısı, birer nasıl oldu da bu kadar kör bağnaz olabildik düşündürücüsü birer bir daha asla anıtı.

Toplumsal hafızamızın zayıflığına yakınırken, belki kendi aklımıza ufak tefek 'Tökez Taşları' çakmamızın vakti geldi de geçmez umarım.





(This blog has been hijacked by arzuhalim for the first time) 



20 Eylül 2012 Perşembe

Sorumluluk



'Sorumluluk' kelimesi bizim sözlüklerimizde, kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi şeklinde tanımlanmış. Oysa ki bu sözcük bizim günlük hayatta kullandığımızdan çok daha öte bir anlamı da bünyesinde barındırıyor. En basitinden İngilizce'deki karşılığına baktığımızda (responsibility / response - ability) bu sözcüğün 'tepki verme' anlamına gelen 'response'dan (Lat: respōnsum) türemiş olduğunu ve 'tepki verebilirlik, tepki verme yetisi' anlamını içerdiğini görüyoruz. Demek ki sorumluluk aslında bir kişinin bir durumu üstlenmesi ve sonucuna katlanmasının çok daha ötesinde, o duruma tepki gösterebilme kapasitesini de ihtiva ediyor. O halde ancak ve ancak bu kapasiteye sahip kişilere sorumluluk verilmesi gerektiğinin altını çizmekte fayda var.

p.s. Aylardan sonra blog'a bir şeyler karalama ihtiyacının getirdiği aceleci hisle fazla toparlayamadığımı düşündüğüm bu girdiyi Coelho'dan bir alıntıyla sonlandırıp -en azından şimdilik- kenara çekileyim, evet...
"Sorumluluk hisseden bir savaşçı, gözlemleme ve öğrenme yeteneğine sahip olduğunu kanıtlamış biridir. Hatta 'sorumsuz' davranmak bile gelir elinden. Bazen, kendini bir olayın akışına kaptırır, ne katılır o olaya, ne de tepki verir."