19. yüzyılda Hindistan'dan Güney Afrika'ya çalışmaya giden işçiler, işe başlamadan önce 5 yıllık bir çalışma sözleşmesi imzalıyorlardı. Bu işçilere "grimitiya" ismi verilmişti. Bu sözcük grimit'ten geliyordu. Grimit ise sözleşme anlamına gelen "agreement" (/ə'gri:mənt/) sözcüğünün telaffuzunun bozulmuş biçimiydi.
30 Aralık 2012 Pazar
Grimitiya
19. yüzyılda Hindistan'dan Güney Afrika'ya çalışmaya giden işçiler, işe başlamadan önce 5 yıllık bir çalışma sözleşmesi imzalıyorlardı. Bu işçilere "grimitiya" ismi verilmişti. Bu sözcük grimit'ten geliyordu. Grimit ise sözleşme anlamına gelen "agreement" (/ə'gri:mənt/) sözcüğünün telaffuzunun bozulmuş biçimiydi.
1 Aralık 2012 Cumartesi
Alman Kültürüne Giriş: Advent Kalendar- This is the Final Countdown
Her sene olduğu gibi soğuk olan havaların biraz daha soğumasıyla kasımın başından bu yana erken bir 'christmas is all around me' havası da esmeye başladı buralarda. Süslemeler, marketlerdeki Noel Baba şeklindeki çikolatalar derken sonunda 'Weihnachtsmarkt' larda (şehrin çeşitli yerlerinde kurulan irili ufaklı Noel Pazarları) içilen glühweinların (baharatlarla tatlandırılmış sıcak şarap) kokuları da şehri sarmaya başladı.
Hele 1 Aralık tarihinde 'Advent' dönemine girilmesi ile artık resmi olarak Noel'e gün sayılmaya başlandı. Bu yandaki fotoğrafta gördüğünüz de sayılı günü hem çabuk hem tatlı geçirmenin bir yolu. Nasıl mı? 1 Aralık'tan başlayarak o günün numarası ile işaretli kutucuğu açıyorsunuz içinden bir tane çikolata çıkıyor. Bunun değişik versiyonları da mevcut. Altından küçük oyuncaklar mı çıkanı dersiniz yoksa makyaj malzemeleri, kırtasiye malzemeleri mi? Her gününüze acaba bugün altından ne çıkacak heyecanı yaşatan küçük hediyelerle dolu 24 günlük bir takvim bu.
Bu takvimi burada 1 Aralık günü hemen hemen her çocuğun hatta çocukluktan kalan alışkanlıklarını yaşatan pek çok yetişkinin evinde bulabilirsiniz. Hatta eğer bir gün yolunuz bu vakitlerde buralara düşerse Alman kültürünün tatlı tatlı tadına bakmak için bir tane de siz bu Noel'e Geri Sayım Takvimi'nden alın. Hele ki tatlı yiyelim tatlı konuşalım atasözüne sahip topraklardan gelip de her güne çikolata ile başlamak ne sebeple olursa olsun güzel olsa gerek.
(This blog has been hijacked by arzuhalim for the second time)
Etiketler:
Advent Kalendar
18 Ekim 2012 Perşembe
-güzar
Bazı kelimelerin, ayrıyeten gibi, kullanımına şiddetle karşı çıkar dil bilimciler. Şöyle ki, Türkçe bir sözcük olan "ayrı" ile Farsça'dan gelen "yeten" ekinin birleşimiyle oluşan bir sözcüğün galat-ı meşru, yani yanlış olduğu halde sık tekrarlandığı için artık doğru kabul edilen bir hata olduğu söylenegelir. Öyle ki, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde de yine "ayrıyeten" sözcüğüne yer verilmemiştir.
Amma, ne ilginçtir ki aynı sözlükte "işgüzar" sözcüğü yer almaktadır ve günlük hayatta da sıkça kullandığımız bu sözcük, üstelik de aslında ifade ettiğinden çok farklı bir anlamda kullanılmaktadır bugün. Sözlükte "gereği yokken, genellikle kendini göstermek için işe karışan" olarak tanımlanmıştır bu, Türkçe "iş" sözcüğüne Farsça "güzar" ekinin getirilmesiyle oluşmuş olan sözcük. Halbuki "güzar" eki "yapan, beceren" anlamını vermektedir ve işgüzar da esasında iş yapan, iş beceren anlamına gelmektedir. Örneğin, Azeriler işgüzar sözcüğünü işadamı yerine kullanmaktadır.Aynı şekilde danışmanlık yapan anlamına gelen maslahatgüzar da, gerçekten de büyükelçi olmadığında onu temsil eden, kendisine danışılan gibi bir kullanımı ifade etmektedir.
Belki de yıllar önce bir büyüğümüz tarafından dile getirilmiş olan "benim memurum işini bilir" lafı çoğunluğun anladığı şekliyle işgüzarca değil de, hakikaten onların işgüzar olduklarını anlatır biçimde söylenmiştir.
Sanki yine sınırları fazla zorladık son cümleyle...
Etiketler:
galat-ı meşru,
işgüzar
22 Eylül 2012 Cumartesi
Hamburg'un Ufak Tefek Taşları
![]() |
'Burada Yaşamıştı' |
Bu taşların yerel dildeki adı 'Stolperstein'. İngilizceye 'Stumbling Stone (Block)' diye çevrilen kelimeye benim Türkçe'de uygun gördüğüm karşılık ise 'Tökez Taşı'.
Dilek taşı ile haşır neşir ecdadımıza 'Tökez Taşı'nın ne olduğunu açıklamak gerekirse hikayesi şöyle:
Aslında bu taşlarlar Gunter Demnig tarafından II.Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi Soykırımı kurbanları anısına kurbanların yaşadıkları yerlerin önlerine yerleştirilmiş anıt taşlar. 10 cmlik altı beton üstü pirinç kaplı bu taşlar, 1994 yılında ilk olarak Köln'de izinsiz yerleştirilmeye başlanmış. Zaman içerisinde Almanya'nın diğer şehirlerinde ve soykırım kurbanlarının yaşadıkları diğer ülkelerde de anılarını yaşatmak için yerleştirilmiş.
Bu taşların üzerinde, soykırım kurbanının adı doğum tarihi hangi kampta öldüğü ya da hangi kampta işkence gördüğü 'Burada Yaşamıştı' başlığı altında yer almakta. Yolda yürürken ayağınıza takılıp düşmüyorsunuz ama aklınız bir tökezliyor. Bilmeyenler önce bu nedir acaba diye merak ederken, bilenler bir zamanlar o apartmanda yaşayan kaç kişinin etnik kökeni, dini, cinsel tercihi ve benzeri sebeplerle işkenceye tabi tutulduğu, insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum edilerek üzerlerinde deneyler yapıldığı, tarifsiz acılar içinde öldükleri gibi gerçekleri hatırlıyor. Ve daha önemlisi unutmuyorlar, unutturulmuyorlar.
Haa bir kısım eleştiriler de yok değil hani. Vakti zamanında Nazilerin Yahudi mezar taşlarını kaldırım inşasında kullanmalarından mütevellit eski anıların kötü bir tezahürü olarak görenler de var. Bence aslında tam tersi bir etkisi var. Eskiden belki hor görmek adına yapılan o harekete karşın bu taşlar günümüzde nice nesil için her sokakta, birer neler neler yaşanmıştı hatırlatıcısı, birer nasıl oldu da bu kadar kör bağnaz olabildik düşündürücüsü birer bir daha asla anıtı.
Toplumsal hafızamızın zayıflığına yakınırken, belki kendi aklımıza ufak tefek 'Tökez Taşları' çakmamızın vakti geldi de geçmez umarım.
(This blog has been hijacked by arzuhalim for the first time)
Etiketler:
Stolperstein
20 Eylül 2012 Perşembe
Sorumluluk
'Sorumluluk' kelimesi bizim sözlüklerimizde, kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi şeklinde tanımlanmış. Oysa ki bu sözcük bizim günlük hayatta kullandığımızdan çok daha öte bir anlamı da bünyesinde barındırıyor. En basitinden İngilizce'deki karşılığına baktığımızda (responsibility / response - ability) bu sözcüğün 'tepki verme' anlamına gelen 'response'dan (Lat: respōnsum) türemiş olduğunu ve 'tepki verebilirlik, tepki verme yetisi' anlamını içerdiğini görüyoruz. Demek ki sorumluluk aslında bir kişinin bir durumu üstlenmesi ve sonucuna katlanmasının çok daha ötesinde, o duruma tepki gösterebilme kapasitesini de ihtiva ediyor. O halde ancak ve ancak bu kapasiteye sahip kişilere sorumluluk verilmesi gerektiğinin altını çizmekte fayda var.
p.s. Aylardan sonra blog'a bir şeyler karalama ihtiyacının getirdiği aceleci hisle fazla toparlayamadığımı düşündüğüm bu girdiyi Coelho'dan bir alıntıyla sonlandırıp -en azından şimdilik- kenara çekileyim, evet...
"Sorumluluk hisseden bir savaşçı, gözlemleme ve öğrenme yeteneğine sahip olduğunu kanıtlamış biridir. Hatta 'sorumsuz' davranmak bile gelir elinden. Bazen, kendini bir olayın akışına kaptırır, ne katılır o olaya, ne de tepki verir."
9 Şubat 2012 Perşembe
Yangın Olur Biz Yangına Gideriz
Nasıl bir kafa olduğunu anlamak gerçekten zor. İtfaiyenin konumunu bilmemiz pratikte ne işe yarar ben bilmem zira bugüne kadar kimseyi elinde yanan bir maddeyle itfaiyeye doğru koşarken görmemiştim. Neyse ki altında aramamız gereken numara belirtilmiş...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)