21 Temmuz 2011 Perşembe
Çiftlik Sütü
Bunu bana yapmayacaktın "Çiftlik Sütü"! Seni buzdolabında bu şekilde göreceğime, evimize hiç girmemiş olsaydın keşke... Ne farkın kaldı ki şimdi diğerlerinden? Doğru bildin! Anlamsızca yalan edilmiş cam şişenden, değişen tadından, baş parmağın içiyle bastırmak suretiyle pffsst sesi eşliğinde açılan kapağından eser kalmamasından, üzerindeki "Depositosuzdur" yazısından bahsediyorum.
İlkokuldayken her sabah saat tam 10'u vurduğunda kapı açılırdı. İçeriye elinde kırmızı renkli bir kasa dolusu 200 ml'lik AOÇ sütleri olan bir görevli girerdi. O an anlardık ki teneffüs zamanı gelip çatmış. Öğretmen istese de istemese de dersi kesmek zorunda kalırdı. Eh, o gelen sütlere doğru bir sürü velet "bananeyaaaöncebenalcam" nidalarıyla koşturuyor olurdu çünkü. Daha sonra yemekten usandığımı deklare edeceğim ve karamelli'sine terfi edeceğim "Meyveli Topkek" ile birlikte de o yıllarda çok iyi bir ikili oluştururlardı hani.
Tatil günlerinde ise tükenme riskine karşılık sabah erkenden bakkala koşulur, evden hali hazırda anne tarafından yıkanmış olan boş şişe kapılır ve kırmızı yazılı o süte sahip olunurdu. Boş şişeyi unutup yarı yoldan eve döndüğüm de çok oldu zira o boş şişeyi götürmediğim takdirde az bir fark ödemek suretiyle yine satın alabileceğimi çok sonraları öğrenmiştim. Bir de çoğu zaman bitişiğindeki kasada SEK marka süt şişesi de olurdu. Maviydi onun yazısı da ama fazla itibar edilmezdi ona. Tabii sonradan o da yitip gitti, belki de özelleştirme furyasından en önce nasibini alanlardan biriydi Süt Endüstrisi Kurumu.
Şimdi elimizde ne var? Plastik-mika karışımı geri dönüşü olmayan bir şişe, ayran kapağından bozma bir kapak, değişen bir tat. Kapağı iyi düşünmüş olabilirsiniz, böylelikle bir kere açıldığında hemen bitirmek zorunda kalmamış oluruz. Lezzetine gelince de işte yine cam ve plastik şişe farkından olduğu açık, böyle idare etmeliyiz belki de. Depozito konusu ise zaten kimsenin umurunda değil artık. Bir sürü AB kaynaklı katı atık yönetimi projesi uygulanmakta, bundan kurtulmanın da bir yolu vardır elbet. Belki de gerçekten doğru olanı yapmışsınız ama benim istediğim bu değildi...
Bir başka obsesyon belirtisi yazıyı sonlandırırken meselenin karşıdan bakıldığında "bir süt şişesiyle duygusal bağ kuran adam"dan öte bir şeyler olduğunu söyleme ihtiyacı hissediyorum. Demek istediğim şu: Tam şu anda oturduğum yerden kalkabilirim, kapıya yönelebilirim, yalnızca 19 basamaklı bir merdiveni (saydım, evet) indikten sonra, süpermarkete girebilirim, içeriye girdikten sonra önce sol, sonra sağa dönüp dümdüz karşıya yürüyebilirim ve oradan bu resimde görülen ürünü alıp çıkabilirim. Peki ama o ürüne bu şekilde sahip olduktan sonra üstteki satırlar boyunca anlattığım tadı yakalayabilecek miyim? İşte onun yanıtı çok net...
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Eşgüdümde Yeni Bir Soluk
ASKİ'nin günlerce çalıştıktan sonra üstünü kapattığı yolun, bugün Başkent Doğalgaz tarafından yeniden kazılarak açılmasına şahit oluyoruz. İşin en garip kısmı da sokakta karşılaştığım insanların genel olarak "şu yolların haline bak, tabi Çankaya Belediyesi çalışmıyor abi yeaaa" şeklinde sallıyor olmaları.
Tabii bir önemli detay vermeden de geçmeyelim. Sokağın başına yerleştirilmiş tabelalardaki ibare aynen şu şekilde (ve yine fotoğraf makinem yanımda olmadığından bu detayı resmedemediğim için üzgünüm):
ÇEVREYE VERDİĞİMİZ RAHATSIZLIKTAN DOLAYI ÖZÜR DİLERİZ
MUNICIPALITY OF GREATER ANKARA
Çift dil kullanımı konusunda ders niteliğinde bir yazı. Madem uyarıyı Türkçe yazıyorsun, neden altındaki Büyükşehir yazısı İngilizce? Tam tersi olsa belki bir nebze içimiz rahat edecek. Neticede biz alışkınız temmuz-ağustos ayları geldiğinde iş makinelerinin birbiri ardına sokağımıza dalmalarına da; yabancılardan özür dilemek daha öncelikli olarak düşünülebilir.
Bir diğer takıldığım nokta da "Greater Ankara" kısmı. Google'da arama yapıldığında sadece "Greater Amman" şeklinde bir kullanıma rastlıyoruz. Ben ise Greater'ın Municipality'nin önünde olması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta büyük olan şehrin belediyesi, şehrin kendisi değil ki... Gerçi mevzu Ankara'nın büyüklüğünü tartışmaya gelmesin bu sefer de...
15 Temmuz 2011 Cuma
Seni Görmek İster Her Bahtı Kara (2)
Öncelikle yazının ilk kısmı burada dedikten sonra devam edelim.
Konu Ankara'daki ilginç cadde isimleri olunca kuşkusuz ilk akla gelen yukarıdaki tabelada adını gördüğünüz bulvar olmalı. Ne yalan söyleyim ben bile şimdi şuraya yazmaya üşenip Bangladeş'in kurucusu ve ilk lideri olan bu şahsın adının verilmiş olduğu bulvar için "yukarıdaki tabela" deyip geçtim. Açıkçası ikamet adresimin Çayyolu taraflarındaki bu bulvar üzerinde olmasını istemezdim. Zira en ufak bir mektup, kargo vb. bir gönderi için elle adresi yazma süresi, hemen hemen gönderinin karşı taraftaki alıcıya ulaşma süresine eşdeğer.
Yeri gelmişken Küçükesat'ta B ile başlayan sokakları da düşünmeden geçemedim. Şimdi bir bakalım:
Bağış, Bağlayan, Bahar, Ballıbaba, Balo, Bardacık, Başak, Başçavuş, Bekar, Belkıs, Belligün, Bestekar, Beyazgül, Beykoz, Bilezik, Bilir (-ki adının değiştiğini bir önceki postta söylemiştik), Billur, Binektaşı, Binnaz, Boğaz, Budak, Buğday, Büklüm, Bülbül, Bülten, Büyükelçi.
Aynı bölgede bulunan 26 sokağın ismi aynı harfle başlıyor. Zamanında bir yetkili almış eline İmla Kılavuzunu, B harfini açıp sıradan atamış zahir. Aslında ne kadar da güzel yapmış. Birbirleriyle hiçbir tutarlılığı olmayan ve deli divane gibi gidilecek yerin arandığı numaralı sokaklar için de yapsınlar bunu. 85. 104. veya 375. sokak diye görmektense Jargon, Jartiyer, Jelatin, Jeneratör, Jeoloji sokaklarını tercih ederim ya da..... bilmem eder miyim? Sonra adamın biri tutup bunu da yazar bloguna. Neyse ama daha makul bir şeyler bulunabilir. Bu arada Google Maps'e de desteği için teşekkür edelim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)