31 Mayıs 2011 Salı

EGO Otobüslerindeki Gizem

EGO Otobüslerinin ön cephesinde ve ön kapının hemen yanında yazan numaralara (seri, demirbaş, her neyse) hiç dikkatli baktınız mı? İlk iki hanesi yılı, devamında gelen üç hane de otobüsün kendine mahsus numarasını gösteriyor. Buraya kadar her şey tamam da, yılın birler basamağındaki rakamın eğreti durduğunu da pek çok kez gözlemledim. Demeye çalıştığım şu ki, daha önce 07 olarak yazılmış rakamın bir şekilde 08 veya 09 olarak değiştirilebilmiş olduğunu ciddi ciddi düşünüyorum. Keşke bir tanesinin fotoğrafını çekebilmiş olsaydım ama Photoshop yardımıyla göstermeye çalıştım nacizane:
Niye mi böyle bir şey yapsınlar? Cevabını metrolarda falan ücretsiz dağıtılan dergilerde EGO araç filosuna 865 otobüs daha kattı başlıklı haberlerde bulabiliriz belki...

Belki de ben giderek paranoyaklaşıyorum...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Gemici Takvimi


Gemici takvimi diye bir şey var evet. Aslında çoğumuzun kullandığı ama adının bu olduğunu bilmediği bir takvim türü. İşte hem bir önceki ayı, hem içinde bulunduğumuz ayı, hem de bir sonraki ayı gösteren takvimlere deniyor gemici diye.

Şimdi gelelim asıl soruya: Buna neden gemici deniyor? Herhalde gemiciler, gitmekte oldukları ve gidecekleri tarihleri rahatça görüp işaretlesinler diyedir. Ben biraz araştırdım ama bulamadım. Bilen varsa beri gelsin.

Şimdi de gelelim asıl soruna: Ben başlangıç gününün cumartesi veya pazara denk geldiği bir ayın son haftasına girdiğimizde "gemici takvimi gerilimi" yaşamak istemiyorum artık. Takvime baktığımda 23/30 veya 24/31 rakamlarını görüp bir an tereddüt geçirmek istemiyorum ayın kaçındayız ki diye. Malum insan aysonuna yaklaştıkça bir yandan da aybaşının gelmesini istiyor bir an önce. Hem sonra pazartesi sabahı olup da şu kırmızı şeriti hunharca sola doğru kaydırırken bir alt satıra inmek istiyor insan, haftanın başına tekrar dönmek değil. Devlet buna bişey yapması lazım, 6. satırların da olması gerek bu takvimlerde...

24 Mayıs 2011 Salı

Sözcüklerle Oynarken Yine


Kimi zaman düşünüyorum Türkçe kendi zenginliğinin yanı sıra Batısındaki ve Doğusundaki pek çok dilden de etkilenerek iyice zenginleşmiş bir dil olmalıyken, biz onu neden sürekli fakirleştiriyoruz? TDK'ya göre günümüz Türkçesinde 75 binden fazla sözcük bulunmaktaymış. Yaygın bir görüş ise günde ortalama 200-250 kelime civarında kullandığımız yönünde. Tabii toplam sözcük sayısıyla günlük kullanılan sözcük sayısını karşılaştığımızda aradaki korkunç uçurum göze çarpıyor. Şimdi mesela benim Öztürkçe kullanmak gibi bir takıntım yoktur, neticede ahlaktır veya ideolojidir artık o; aktöre veya düşüngü demenin bir manası olmadığını düşünürüm. Arapça-Farsça'dan gelen kelimeleri çok tuttuğumu söyleyemeyeceğim gibi kimi durumlarda tam bir karşılığını bulamadığım sözcükler için "Frenk" karşılıklarını kullandığımda da tepki aldığım olur. Neticede demeye çalıştığım multimedya kelimesini  çoklu ortama tercih ediyor olduğumdur.

Bu muhabbet nereden çıktı derseniz, an itibariyle Azerbaycan dilinde bir metni anlamaya çalışırken öğrenci yerine talebe ve şakirt sözcüklerini  görüyorum. Hadi talebeyi iyi, kötü biliyoruz ancak diğeri şakirt evet. Hani şu son zamanlarda da belli belirsiz herkesin diline pelesenk olan şakirt. İyiden iyiye softa, yobaz anlamına doğru bilinçsizce kaydırılmakta olan bu sözcüğün anlamı aslında öğrenci. Elbette birtakım kişilerin "hoca" olduğu ortamlarda onların "öğrencilerinin" bu şekilde adlandırılmış olduğu çok açık. Kelimenin oradan türediği de bilinen bir durum. Benim işaret etmeye çalıştığım anlamını bilmediğimiz bir kelimenin kulaktan dolma bir biçimde insanları yaftalamak adına nasıl kullanılıyor olduğudur. Tıpkı eyyamda olduğu gibi. Hatta tam olarak kullanmak gerekirse; eyyamcı hakem, hakemin eyyamın kralını yapması. Bakar mısınız? Eyyamın kralını yapmak. Bunu kim nereden çıkarmış yahu? TDK'ya göre günler anlamına gelen bir sözcüğün nasıl olup da futbol hakemlerinin bu şekilde başlarına sardırıldığı da hep merak konusu olmuştur.

Son söz; eğitim üzerine. Hayır bu mevzuyu "eğitim şart"a bağlamak gibi bir niyetim yok elbette. Tek başına eğitim kelimesi üzerine eğilmek istiyorum. Yine yukarıda bahsettiğim metni Türkçeye çevirirken de yaşadım bu sorunu ama İngilizce metinlerde de sıkça yaşıyorum. Bahsettiğim sözcükler training ve education veya Azerbaycan dilindeki metinde kullanıldığı şekliyle talim ve tahsil. Her iki sözcük de bizde kullanılmaktaymış bir zamanlar. Benzer şekilde bu gruba maarifi de ekleyebiliriz. Cumhuriyetin ilk yıllarında Bakanlık'ın adında geçtiği gibi bugünkü haliyle "Türk Eğitim Derneği" de esasında "Türk Maarif Cemiyeti" adıyla kurulmuş. Esasında eğitim ve öğretimin ikisini de içine alan bu sözcüğe de eğitim deyip geçmişiz. İşte bahsettiğim dili fakirleştiriyor olmamıza çok basit bir kanıt niteliğinde aslında bu...