23 Ocak 2011 Pazar
Cody
22 Ocak 2011 Cumartesi
Bulmaca Hastalığı
Şimdi burada bulmacalarda sıkça karşımıza çıkan ama gündelik hayatta çok da kullanmadığımız iki harfli sözcüklere değinelim:
As: Kakım
(Ne sorusundan ne de cevabından bir anlam çıkarılan sözcüklerden. Kimi zaman kürkü değerli bir av hayvanı olarak sorulur da o durumda bir anlam ifade eder)
Eb: Bebenin ortası
(İşte bu tip sorulara hiçbir zaman anlam veremedim, ama zor tabi oraya uygun bir sözcük bulmak. Gerçi eb için baba da denebilir pek tabii.)
Em: İlaç, çare
(Bu sözcüğü halen kullanan bir eczacı var mıdır, merak ederim hep. Eski dilde kullanılırmış.)
İo: Jüpiter'in uydusu
(Bu da çok çıkar ve iki sesli harf yan yana geldiği için kafa karıştırır genelde, okuyucu cevaplarına geri dönüp kontrol eder, dikeyinde veya yatayında bir hata mı yaptım diye.)
Mu: Kıl, tüy
(Bununla ilgili internette hiçbir bilgiye rastlamadım, kim nereden hareketle bu sözcüğü türetmiş ve kullanıyor onu da bilemiyorum.)
Or: Müstahkem mevki
(Bu da yine anlaşılmaz sorulardandır. Müstahkemin sözcük anlamı dayanıklı, sağlam demekmiş, mevkiyi biliyoruz. Biraz araştırdım bu söz dizisini, hukukta "belirtilmiş yer" anlamında kullanılıyormuş, peki bulmacalarda hangi anlamda ve neden kullanılıyor?)
Pa: Ayak
(Başına "eski dilde" diye ekleyerek sorarlar çoğu zaman. Pabuç sözcüğünün pa (ayak) ve buş (örten) kelimelerinin birleşiminden oluştuğunu biliyor muydunuz?)
Ti: Boru sesi
Geldik en klasiklerden birine. Merak ederdim hep borudan ti diye bir sesin çıktığını kim duymuş, ilk kim bu soruyu yazmış ve hayatımıza katmış? Üst kattaki komşuların gürültüsünden rahatsız olup borulara vurduğunda çıkan ses güm'dür. Yeni ısınmakta olan boruların çıkardığı ses tık'tır. Fazlasıyla merak ederdim bunu ta ki yine ekşi'den açıklamasını görene kadar:
"bu sesi çıkaran boru; su borusu, kanalizasyon borusu, dizayn gri paslanmaz eskimez atıksu borusu falan değildir efendim. borazan da denilen, trompete benzeyen fakat pistonsuz, içine üfleyince zaart diye ses çıkaran alettir. hani süvariler gelirken datdarat darat diye çalar, kumandan hüsamettin şaban'a "hücum borusunu çal" der ya, hah o borudur işte.
ti de saygı duruşu yapılırken bu boru ile çalınan melodiye verilen isimdir. nalburdan pimaş falan alıp tiii diye ses çıkartmaya çalışmayın."
Üsttekiler benim anlam veremediğim sorular. Bunun yanında aa, ab, ak, al, ma, me, po, ra, ta... diye gider böyle. Tabii iki harfli sözcükler dediğimizde bir harfin okunuşu, bilmem ne ülkesinin plakası, notalar veya kimyasal simgelerle karşılaşırız esas olarak. Burada Voltamper'e ayrı bir parantez açalım. Bunun simgesini ablamın ortaokul kimya kitabındaki periyodik cetvelde deli gibi arayıp bulamadığım günler uzakta kaldı belki ama bunun bir element değil de fizikteki bir ölçü birimi olduğunu öğrenmem yakın bir zamana rastlar...
21 Ocak 2011 Cuma
Plakalar
Küçükken yaptığım abukluklardan biri de plaka ezberlemekti. Sayardım gelen misafirlere 01 Adana, 02 Adıyaman, 03 Afyon diye... Hatta karışık sorarlardı cevaplardım falan, herhalde 4-5 yaşlarındaydım (çünkü 68 plakalı Aksaray 1989'da il olmuş, aşağıda değindim buna da...). 61 dediklerinde yapıştırırdım Trabzon'u, veyahut Kocaeli dediklerinde patlatırdım 41 diye. Bir nevi Mega Hafıza oyunu kendi çapımda. Tabii bu noktada kafamı karıştıran illerin alfabetik dizimi sırasında karşıma çıkan unvan mevzusuydu. Antep'in başındaki Gazi nedeniyle 27 numarayı alıp, Maraş ve Urfa'nın ise neden başlarındaki Kahraman ve Şanlı sıfatı olmadan sıralamada yer almasıydı takıldığım nokta. Meğer Maraş'a unvanı 1973'te; Urfa'ya ise 1984'te TBMM tarafından verilmiş, yani plaka sisteminin getirildiği 1962 yılından sonra. Antep ise Gazi unvanını ta 1921'de almış.
Tabii ne zaman ki Aksaray, Bayburt derken illerin sayısı arttı ve 68, 69 diye gitmeye başladı ben de çuvallamaya başladım. 75 diye sorulduğu zaman Ardahan çıkmıyordu hemen. İşin kolayına kaçıyordum 67'den sonrasını sorarsanız cevaplamam diye. İşin garibi 67 ili bir çırpıda ezberledikten sonra 68 ve sonrasını uzunca bir süre ezberleyemedim, halen de karıştırırım.
Ha, bir çocuk niye oturup plaka ezberler ki sorusuna hiç girmiyorum...
Dunkof
Dunkof sözcüğünü Türkçemize kazandırmıştı Bizimkiler dizisinde apartmanın 2. katında oturan "Almancı" aile. Halen de çoğunluk Almanca'da dumm (aptal) ve kopf (kafa) sözcüklerinin birleşimiyle oluşan "dummkopf" sözcüğünün ne anlamını bilir, ne de telaffuzunu. İşin ilginç yanı dizide Davut Ustayı, yani babayı canlandıran Serhat Uluergüven ile oğlu Halis karakterini canlandıran Ali Uyandıran arasında gerçekte yalnızca 5 yaş farkın bulunduğudur. Ali Uyandıran mizacı itibariyle yaşından bir hayli genç gösterirdi eskiden ancak geçenlerde yeni bir dizide denk geldim bembeyaz olmuştu saçları 1946 doğumlu oyuncunun.
20 Ocak 2011 Perşembe
Tütünecker
Tarih: 21 Ekim 1992. Galatasaray, ilk maçta Almanya'da 0-0 berabere kaldığı rakibi Eintracht Frankfurt karşısında Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan maçta 1-0 galip geliyor ve tur atlıyordu. Tek golü ise 5. dakikada rakip savunmanın hatasını değerlendiren Uğur Tütüneker atıyordu. Gelelim buradaki ilginçliğe. Hiç unutmuyorum, yayın sırasında ekrana gelen skor tabelasında şöyle bir ifade vardı:
Galatasaray 1 - 0 E. Frankfurt
Tütünecker'5
Maç İstanbul'da oynanmış, dolayısıyla da yayının TRT tarafından sağlanmış olmasına rağmen Tütüneker'in neden Almanların okuduğu şekliyle yazılmış olmasına hiçbir zaman anlam verememiştim. (8 yaşındayken bunları düşünüyordum evet...) Üstelik anlam veremediğim bir başka nokta da aradaki 'c' harfi olmasa Almanların sanki yanlış mı telaffuz edeceği şeklindeydi.
18 Ocak 2011 Salı
Dikkat Acemi Sürücü
Geçenlerde bir sabah takside giderken karşılaştığım bir manzara bu da. Tam Köşk'ün karşısındaki acayip kavşak yine her zamanki gibi tıkalıydı ve milimetre hesabıyla ilerlemeye devam ediyorduk. Haliyle çok sayıda dur-kalk yapmak acemi şoförler için de arabayı her an istop ettirebilme ihtimalini güçlendiriyor. O yoğunluğun arasında önümüzdeki hanım sürücü tam olarak bunu yaşayınca trafik iyice bir keşmekeş halini aldı. Arkadaki sürücüler de kornaya asılınca, içerideki kadın daha da panik oldu ve uzun bir süre arabayı kaldıramadı. Ancak eşi her ihtimali düşünmüş olacak ki kadıncağızın başı trafikte belaya girmesin diye önlemini almıştı. Arabanın arka camının hemen önünde muntazam bir biçimde ve "görülsün" diye konmuş önemli bir aksesuar bulunmaktaydı zira...
Muzaffer Tema
Madem Türk sinemasından gidiyoruz bu geceki son girdimiz de yine eski bir filmden olsun. Kırdan büyük kente geldikten sonra şehirli "küçük burjuvalar" tarafından hakaretlere maruz kalması sonrası Paris'e giderek "terbiye" alan Kezban'ın (Hülya Koçyiğit) babası hayata gözlerini yumuyor. Esasında öldükten sonra gözlerini kırpıyor demek daha doğru olacak. Ama Muzaffer Tema ne yapsın? Yakın plan çekim o kadar uzun sürdü ki kim olsa gözünü kırpardı orada.
Görüntüyü Youtube'dan aldım. Orada da bir kullanıcı bu detayı yakalamış ve yorum olarak belirtmiş ama olsun. Ben bu vesileyle şu an 91 yaşında olan usta oyuncuyu da anmış olayım.
Karanlıkta Uyananlar
Türk filmlerindeki detayları bulmayla yola devam edelim. Dönem sonu projesi malum bu aralar çok fazla haşır neşir oldum filmlerle, çok da iyi oldu o ayrı. Hayatımda belki de ilk kez ve en fazla zevk alarak yaptığım çalışmaydı.
Projede emekçi filmler üzerine çalıştım ve bu kapsamda ilk akla gelen film şüphesiz Ertem Göreç'in Karanlıkta Uyananlar'ı. Film bir boya fabrikasında çalışan işçilerin örgütlenme öyküsünü anlatıyor. Hatta salt bu bakış açısıyla çekilmiş olan ilk film diyebiliriz. Bunun yanı sıra yabancı sermayenin ülkeye girişi sırasında dönen tezgahlar da filmde gösteriliyor. Film ismiyle müsemma bir biçimde karanlık kafaların uyanmasını etkili bir biçimde anlatıyor. Halen izlememiş olan varsa da tavsiyem, atlamadan geçmesin.
Gelelim filmde yakalanan detaya. Ben bu filmi internetten indirip izledim. Evet yaptığım hoş bir davranış değil ancak 1964 yılında çekilmiş bir filmin orijinal kopyasına da ulaşmam mümkün değil maalesef. Filmin benim indirdiğim versiyonu TRT'deki gösterimi sırasında yapılan bir kayda aitti. Biliyorsunuz artık televizyon kanalları ekranın sağ alt köşesine gösterilmekte olan programın adını yazıyorlar. Bakınız bir uyanışın hikayesinin anlatıldığı filmin adı nasıl yazılmış...
17 Ocak 2011 Pazartesi
34 NP 500
İlk girdimin Yeşilçam klasikleri üzerine olması beni ayrıca mutlu etti şimdi.
Yukarıdaki sahne Salak Milyoner'den (Ertem Eğilmez). Saffet'in (Kemal Sunal) şapşallığı nedeniyle define haritasının bir parçası elinden uçmuş ve bir arabanın tekerine yapışmıştı, hatırlayacaksınız. Filmin gösterim tarihi Nisan 1974.
Resimdeki 34 NP 500 plakalı Murat 124 Salak Milyoner'den altı ay sonra Ekim 1974'te gösterime girmiş Nejat Saydam'ın Şenlik Var'ında da karşımıza çıkıyor. Ekrem (Salih Kırmızı), Zeliş'i (Türkan Şoray) hastaneye aynı araçla getiriyor.
Filmlerin birinin yapımcısı Arzu Film diğeri ise Acar Film. İki filmde de emeği geçmiş ortak bir kişi yok. Peki bu araba nasıl olmuş da iki filmde de yer almış? Merak edilmeyecek gibi değil doğrusu...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)